Alevi kamuoyunu yıllardır meşgul eden bir istihbarat hikayesi var. Kulaktan kulağa anlatılan bu söylencenin bugüne kadar hiç bir kanıtı bulunamadı. Sözde Şeyh Said, konuk olduğu Seyid Rıza’nın yemeğini, ‘‘Alevilerin kestiği yenilmez’’ diyerek ret etmiş ve Seyid Rıza da ‘‘yemeğimizi yemeyenle nasıl birlik olacağız ki!’’ demiş.
Ne o iki zatı muhteremin böyle bir nezaketsizlik yapacağına dair kanı oluşmuş, ne görgü tanığı ne de belge var. Ama tarih ve siyasetin birikiminden yoksun dar bir çevreye sunulmuş bu ‘ayrıksı’ hikaye zaman zaman, apolitik çatlaklardan sızıntı yapıp durur.
İddia edildiği gibi “Alevilerin kestiği haramdır, yenilmez’’ şeklindeki yaklaşımlar maalesef farklı toplumsal zümrelerde hâsıl olmuştur. Farklı inançlar arasında bu tür tevatürler, karşıtlık üzerinden örgütlenip, halkların gündemine de sokulmuştur. Bu mümkün. Tarihte, heterodoks inançlara karşı uydurulmuş benzeri hikaye çok. Fakat, bugün dahi mezar yerleri saklanan iki Kürt liderin böyle bir görüşme için bir araya gelip, böylesi aşiret ve gelenek törelerine uymayan çiğ davranış göstermeleri pek mümkün görünmüyor. Fakat Dersim Milletvekili Hasan Hayri Bey, Şeyh Said İsyanında, ‘Batı Cephesi Komutanı’ olan Şeyh Şerif’i evinde misafir ettiği için yargılanmış ve misafirlik idamına gerekçe yapılmıştı.
Ama anlatılan istihbarat yalanının tam tersi, teyide muhtaç söylentiler de var. Mesela Şeyh Said taraftarlarının ‘‘Alevilerin kestiği et yenilmez’’ demiş oldukları ve Şeyh Said’in de buna tepki gösterdiği ve adamlarını yemeğe oturttuğu anlatılır. Ama bunun da belgesi yok.
Bu, devlet erkinin Dersim’de uydurduğu ilk yalan değil. Dersim Soykırımı’nın önemli aktörlerinden Fevzi Çakmak da, katliamdaki rolünü gizlemek için, katliamdan kurtulanlara bir atlı gönderip, ‘‘Fevzi Paşa’dan emir geldi, katliam yapılmayacak, o sizi kurtardı’’ yalanı yaymıştı. Dersimlilerin bir kısmı uzun yıllar buna da inandı.
Hoybun, Seyid Rıza’dan destek istemiş…
Kürdistan siyaseti ve politikası gereği, toplum önderleri toplantı ve görüş alışverişi yapmışlar. Hoybun’un (Xoybun) Dersim ilişkisi hem devlet arşivlerinde hem de Kürt çalışmalarında mevcut. Hoybun’nun başkanı Celâdet Ali Bedirhan, Ağrı İsyanı örgütleme sürecinde, Seyid Rıza’ya mektup yazıp, Dersim’im tavrını merak etmiş, yardım istemiş. Hatta Amerika’da zengin Dersimlilerin olduğunu, Ağrı İsyanı için maddi destek sağlamak maksadıyla, Seyid Rıza’nın bunlara yönelik bir mektup yazmasını da rica etmiş. Osman Sebri anılarında bu mektubu Dersim’e yetiştiremediğini anlatır. (O. Sebri: Lis Yay.)
Yani Şeyh Said ve diğer Kürt kanat önderlerinin Dersim’le ilişkilenmelerinin tarihsel süreği var. Dersim, yani kadim adıyla Çemişgezek Kürdistan’ın merkezi olarak görülür. 1597 yılında basılan Şerefname, Kürt beyliklerine değindikten sonra Çemişgezek’i (Dersim) Kürdistan’ın merkezi olarak tarif eder. Celâdet Bedirhan da, Hoybun raporlarında (1930’lu yıllar) ‘Dersim Kürt ulusal hareketlerinin merkezidir’ diyor.
Suat Akgül, Bilal N, Şimşir’den alıntıyla, Şeyh Said İsyanı’nın, Dersim Givran (Kewan mı?) aşiret lideri Halit Bey tarafından desteklendiğini yazar. Şimşir’in bahsettiği kişi Ovacık Kewan aşiretinden Xeyli Ağa olabilir?!
İngiltere Büyükelçisi Lindsay, Dışişleri Bakanlığına gönderdiği mesajda, Dersimlilerin Şeyh Said İsyanına destek vermediklerini ‘ancak isyancıların duygularını paylaşıyorlardı’ diye yazar. (B.N.Şimşir)
Kürt liderler arasındaki ilişkinin bir örneği de Kangozâde Ali Haydar Bey’dir. Azadî Cemiyetinin Dersim (Erzincan ve Elazığ dahil) başkanı olan Ali Haydar Bey, aslında 1925 yılında idam edilen Hasan Hayri Bey’in örgüt içindeki kod ismidir. (Sözlü tarih: Cevdet Konak) Hasan Hayri Bey ve Celalzâde Memed Efendi, 23 Kasım 1925 yılında, Şeyh Said İsyanı’na destek verdikleri gerekçesiyle idam edilmişlerdi.
Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Abdürrahim, Dersim’e giderken öldürüldü
Koçgiri İsyanı (1921) yenilgiyle sonuçlanınca, aynı yıl içerisinde Erzurum’da Azadî Cemiyeti ismiyle örgütlenen Kürtler, Dersim dahil 23 gizli şube kurup Şeyh Said Hareketini (1925) örgütlerler. Şeyh Said İsyanı da kanlı bir şekilde bastırılınca, çıkarılan Şark Islâhat Planı, Kürtler için bir kıyım makinesine dönüşür.
Şeyh Said ve yol arkadaşları göstermelik bir mahkemeden sonra, 29 Haziran 1925’te idam edildikten sonra, ailesinden sağ kalanlar da Türkiye’nin çeşitli illerine sürgüne gönderilir. Bir kısmı da diğer Kürt aydın ve siyasetçileri gibi Bın Xetê (sınırın altı) dedikleri Güneybatı Kürdistan’a (Suriye) geçer. Bunlardan biri der Şeyh Said’in küçük kardeşi Abdürrahim efendidir. Abdürrahim Efendi’nin ailesi de o yıllarda Tekirdağ’a sürgün edilir. Hatta oğlu Fevzi Bilgi’nin aktarımlarına göre (S.Ulugana), ‘Abdürrahim Efendi, Tekirdağ’daki ailesine haber göndermiş, Fransızların, yaptıkları politik çalışmalarından rahatsız olduğunu, kendilerini sınır dışı etmekle tehdit ettiğini ama İtalyanların desteğiyle Türkiye’ye geçeceklerini ve Dersim’de bir isyan başlatacaklarını söylemiştir’.
Bu ifadeleri doğrulayan bir çok kanıt var. Şeyh Abdürrahim’in, Suriye’de sürgündeyken, Dersim’de yaşanan vahşi katliama karşı, Dersimlilerin safında savaşmak için, atlı ve silahlı bir grupla ta Suriye’den yola çıkıp Diyarbakır’ın Bismil ilçesine kadar geldiğini, burada ihbar edilmesi sonucu, bir buğday tarlasında kurşuna dizilip, yakıldığını biliyoruz.
Abdülmelik Fırat, Dersim Dergisi’ne verdiği röportajda ‘‘Şeyh Said’in en küçük kardeşi Şeyh Abdürrahim Efendi, 38 hadisesine katılmak üzere Suriye’den geldi; yanında büyük bir grup vardı. Fakat bu grup Diyarbakır Bismil’e geldiği zaman, kendilerinin Suriye’de 5-6 sene beslediği bir Türk subayı onları ihbar etti. Güya onların arkadaşıydı. Askeri birlikler açık bir sahada pusu kurarak onların etrafını kuşattılar ve büyük bir müsademeden sonrası bir tarla içinde onları ateşe verip öldürdüler. Dersimlilerin bu olayı bilmeleri ve unutmamaları gerekir. En azından bu hadise bir araya gelme isteğinin kanıtıdır ve unutulmamalıdır.’’
1938 katliamında tüm ailenin sürgünde olduğunu ve dolayısıyla Dersim’le ilişkilenemediklerini’ belirten A. Fırat; Alevilik, Sünnilik meselesine dair de şunları söylüyor ‘‘Şeyh Said’in babası Hınıs’ın Kolhisar köyünde ikamet etmiştir. Bizim Kolhisar köyümüzün bulunduğu mıntıkada bütün komşularımız Alevi Kürtleridir. Yani Bingöl dağının eteğinde 2-3 köy Sünni’dir. Diğerleri hep Alevi köyleridir. Mesela bizim Kolhisar’a 2 km mesafede Karaağaç köyü vardır ki Alevidir. Eğer bizim ailenin mezhebi taassubu olsaydı -ki hem maddi, manevi nüfuz bakımından güçlü olduğu halde- o mıntıkadaki Kürtleri Sünnileştirme çabası yahut da o yolda bir mücadele olabilirdi. Halbuki böyle bir şey hiç olmamıştır. Onların mezhebi görüşlerine saygı beslenmiştir.’’ (M.Çetin, S.Yeşilgöz, Dersim Dergisi, 2000)
Şeyh Abdürrahim’i ‘Kızılbaşlar’ ihbar etti?!
Türk istihbaratına göre (S.Ulugana), Dersim ve Sason’da yapılacak olası bir isyanı Celâdet Bedirhan ve Haco Ağa örgütlemektedir. Şair ve Yazar da olan Yüzbaşı Hilmi Yıldırım isyanın askeri komutanı olacaktır. Bu öncü birliğe ayrıca şair Cigerxwin, Şukrîyê Perîxanê ve Şeyh Said’in küçük kardeşi Şeyh Abdürrahim de katılacaktır.
Tan Gazetesi bu olayın haberini ‘‘Fesatçı Bir Çete Cenup Hududu Boyunda imha Edildi’’ başlığıyla verir. Gazetenin bu kupürünü daha önce yayımlamıştım. (Bkz. Aday:‘‘Siyah Taşların Hüznü’’www.pirha.com, 2017) Kamuoyu bu önemli belgeyi ilk kez gördü. Habere göre Şeyh Said’in oğlu (doğrusu kardeşi), Suriye’den, Seyid Rıza’ya yardım etmek için Diyarbakır’a kadar gelmiş ve burada öldürülmüştü. Hâlâ gizlenen belgelere göre Şeyh Abdürrahim öldürülürken üzerinde Dersim’le ilgili dokümanlar varmış!
Suriye’den Dersim’e gelen grup içerisinde bir de Dersimli bir yüzbaşı var. Dersimli Yüzbaşı Ziya’nın kim olduğuna dair bilgiye ulaşamadık maalesef.
Dersim’e yardıma gelenlerin öldürülmesini anlatan bir dengbêji klam da var. Bu halk şarkısına göre Şeyh Abdürrahim ve arkadaşları Bismil civarında, (dengbêj Çemê Çırıkê de diyor) Çola Çetelê bölgesinde yaşayan ‘Türk Kızılbaşlar’ ihbar etmiş. Diyarbakır Kolordusuna ihbar edilen grup öldürülür. Oysa Abdülmelik Fırat bir ‘Türk subayın’ın ihbar ettiğini söylüyor. Ama bu subayın Alevi (Kızılbaş) olup olmadığı belirtilmiyor.
Anonim olan bu klamın diğer bölümünün Türkçesi ise şöyle: ‘’(…) Dayê Evdılrahimin boyu posu incedir (…) Rom askerlerinin akşamdan şafak vaktine kadar kamyonlarla (…) makineli tüfek taşıdığını, aşağıdan, yukarıdan bu nazik gençlere saldırdığını, bu kan gölünü hayır sahibi biri yok ki Seyithan, Alican ve Tevfik’e haber versin’’ diyor.
8 Temmuz 1937 tarihinde, Suriye’den Dersim’e yardıma gelirken öldürülen 17 Kürt aydın ve ileri geleninin isimleri şöyle:
1 – Muşlu Yüzbaşı Hilmi Bey (Yıldırım)
2 – Şeyh Abdürrahim (Şeyh Said’in kardeşi)
3 – Dersimli Yüzbaşı Ziya
4 – Palu’lu Hasan Ağa
5 – Şeyh Misbah (1933’te öldürülen Şeyh Fahri’nin kardeşi)
6 – Liceli Kör Cemîlê Seyda
7 – Liceli Xalîtê Şerîf
8 – Liceli Abdülsamed
9 – Liceli Mehemmedê Xatê
10 – Liceli Hacı Tayib
11- Mardin’li Yüzbaşı Huseyin
12- Mardin’li Yüzbaşı Ali
13- Mardin’li Yüzbaşı Mustafa
14 – Selahaddin (Seyîdxanê Kerr’in oğlu)
15- Silê Salikî
16- Mardinli Yüzbaşı Mustafa
17- Kimliği bilinmiyor
Nuri Dersimi anılarında, henüz genç bir öğrenci iken, üyesi olduğu Kürdistan Teâli Cemiyeti’nde, ‘Kürt gençleri arasında soruna dönüşen Alevi ve Sünni ayrışmasını gidermek için bir heyetin Kürdistan’a gitmesini’ önerdiğini, kabul görmediğini yazar. (N.Dersimi, Hâtıratım)
Binyılı aşkın bir süreden günümüze miras kalan Aleviler ile Sünniler arasındaki çelişkiyi, Kürtler arasında derinleştirmek istiyorlar. Hâlâ da bu böyledir.
‘Şeyh Said’e ulusal talebi yoktu, şeriat istedi’ diyenler, Seyid Rıza’ya da ‘sadece bir Alevi lideriydi, siyasal fikirleri yoktu’ diyorlar.
Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin Koçgiri ilişkisi ne kadar gerçekse, Dersim’le, Azadî ve Hoybun’un ilişkisi de o kadar gerçektir. Azadi örgütünün Şeyh Said Hareketiyle, Hoybun’un Ağrı İsyanı ilişkisinde olduğu gibi.
(Nesimi Aday, Dersim Gazetesi, Mayıs 2019)