Burada Ara...
YUKARI
YAZILAR

Bir anne nasıl yıkılır

Bir insan bir duvar gibi nasıl yıkılırsa, bir annenin öyle yıkıldığını gördük.

Bir annenin çığlığının, yüreğinden diline çarpa çarpa boşluğa nasıl dağıldığını işittik. O sesin; bir itiraz biçimi olarak yaslandığı resmi devlet duvarına çarpa çarpa karlı Munzur dağlarına ulaştığını kederle izledik.

Tanrıdan başka kimsesi olmadığını haykıran bir babanın feryadının gökyüzüne yükselişini, oradan inandığı Tanrıya ulaştırma çabasını, çaresizliğini gördük Dersim’de.

İki yıldır kayıp olan Gülistan Doku’nun anne ve babası bir süreden beri, Dersim/Tunceli Valiliği önünde, ‘kayıp’ çocuklarını, yarım yamalak Türkçeleriyle, gırtlaklarını yırtarcasına haykırıyor dünyaya. Ama beklenen gelmiyor bir türlü; gelemiyor.

Sanki birileri 1930’lu yılların ünlü sloganı “Vatandaş Türkçe Konuş” nidasını yüklemiş canları ‘Kerem gibi’ yanan bu insanlara. Başka bir dilde haykırmanın mecburiyeti yüzlerinden okunuyor adeta. Türkçe haykırınca, devletin ve aygıtlarının kulak pasları silinecek de “İşte Gülistan şurada, gidin alın” diyeceklerini umut ediyor gibiler.

Batman’dan gelen Barış Anneleri ile kendi gramerlerine dönseler de anadillerinin kamuya seslenmede yetersiz kaldığı hissiyatı var yüzlerinde yine de. Devlet Kürdü anlamadığı gibi Kürtçeyi de anlamayacaktır kaygısı söze dökülmese de sezinleniyor.

Vatandaş yasaklı dilini, acısını bastırmak için öteleyip Türkçe haykırıyor ama devlet yine duymuyor.

Aslında kekeleyerek konuşulan devrik Türkçe; madunun bir itiraz biçimi olarak okunabilir: Yoksul, Kürt ve kayıp olmak dahili kolonyalizm fotoğrafı olarak apaçık orta yerde duruyor çünkü.

Baba Halit Doku; “Ben çocuklarımı çok zor şartlarda büyüttüm. Vallahi de çok zordu. Gülistan hangi şartlarda okudu biliyor musunuz? Vallahi zor şartlarda’’ diye yoksulluğunu döküyor devletin umarsız yaklaşımına.

Cumartesi Annelerine Galatasaray meydanını dar eden polis, devletin duvarı dibinde acısını ve öfkesini haykıran Doku ailesine ‘dağılın’ uyarısı yapınca, yaralı yürekler bir kez daha dağlanıyor: ‘’Polis gelmiş gidin buradan diyor. Ey adalet bakanı, adalet istiyorum adalet, kızımı verin gideyim evime. Kızımı almadan gitmem, isterseniz beni burada öldürün,” diye feryadını yükseltiyor.

Bir babanın bir dağ gibi içine çöktüğünü de görmüş olduk.

Devlet de gördü tabi.

Valilik önünde buz gibi bir havada, yağmurun altında herkes gördü, görüyor.

“Sizin çocuğunuz on dakika okuldan geç gelse ne yaparsınız? Vallahi on dakika dayanamazsınız. Benim kızım iki yıldır evine gelemiyor. Benim Gülistan’ım evine gelemiyor. Ben de bir anneyim nasıl dayanırım,” diye yeri göğü inletiyor Bedriye anne. Bir annenin bir duvar gibi, çaresizce kendi üstüne yıkıldığını da gördük gözyaşları içinde.

İki yıl önce kaybedilen üniversite öğrencisi Gülistan Doku’nun anne ve babası devletin duvarı dibinde hem kendi üzerine hem de devletin üzerine yıkılıp duruyor Dersim’de.

Onları gören de çok, duyan da. Ama şu ana kadar kimsenin gücü Gülistan’ı geri getirmeye yetmedi.

Faillerin derin bir el tarafından korunduğu algısı yüksek.

Olası fail bir polis ve oğlu olunca, o savaş coğrafyasında, devletin tüm müesses nizamı ser verip sır vermez oluyor.

Bu hep böyle değil midir?

Munzur Üniversitesi üst yönetiminden alt birimlerine kadar olan zevattan ise çok cılız bir iki tepkinin dışında ses çıkmadı bugüne kadar. Birkaç vicdanlı öğretim üyesinin çabası da kapalı kapıların açılmasına yetmedi.

Abla Aygül, Gülistan’ın başına gelenleri, olası failleri iki yıldır çaresizlik içinde anlatıyor dosta, düşmana. Şimdi de anne ve babasıyla “Dersim Gülistan’a sahip çık!” diye feryat ediyor.

“Fırat’ın kıyısında bir koyun kaybolsa Ömer’den sorarlar” demiş Halife Ömer. Ama Halife Ömer’in şeriatını sürdüren günümüz muktedirleri Munzur’un kıyısında kaybolan Gülistan’ı bulmak için başını saraydan dışarı çıkarıp bakmıyor bile.

Gülistan için devletin duvarı dibinde adalet arayan Doku ailesinin yürek parçalayan bu çabası süredururken, aynı günün akşamı Dersim merkezde restorandın birinde bir Uzman Çavuşun karışıklıktan dolayı kaybolan telefonu, mobese takibi ve özel bir yazılım sayesinde on dakikada bulundu.

Buna bizzat şahit olduk.

Dersimlilerin mutfakta pişen yemeğini bile gözleyen, her sokakta hatta dağda, vadide kurdu kuşu, börtü böceği gelişmiş kamera sistemleriyle kaydeden aynı güvenlik birimleri Gülistan Doku’yu, yani bir insanı iki yıldır bulamıyor.

Kayıp bir eşyayı on dakikada bulan devlet, kayıp bir insanı 17 bin saate bulamıyor.

İnanalım mı?

Turgut Uyar ‘’Dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filan sanırsan / Kürdistan’da ve Muş-Tatvan yolunda bir yer kanar’’ diyor.

Şair haklı. Kürdistan’da devlete kanmamalı ve güllerin dikenlerini koparmamalı.

 

 

Gazete Duvar, 13 Ocak 2022

«

»