Dersim’de zehirli gazların kullanılması dünya soykırım tarihinde bir ilktir. Naziler, Dersim katliamından sonra, Auschwitz benzeri yerlerde ölüm merkezleri kurup işlenmiş karbon monoksit gazlarla Yahudi ve Çingeneleri (holokost) topluca katletmişti. Türkiye’nin bu gazları imal etme teknolojisi olmadığına göre hangi ülkeden ithal ettiği hâlâ sır. İngiliz arşiv belgelerine göre, Türkiye 1938 yılında İngiltere’den zehirli gaz uzmanı istemiş. Soru şu: Türkiye’ye kimyasal gazları İngilizler mi, Almanlar mı verdi?
Cumhuriyetin tek adamı Mustafa Kemal, 1930 yılında, Dersim’e otoritesini kabul ettirmeye çalışırken, Seyid Rıza, ‘‘Karga Bülbül Olmaz’’ diyerek, kendisini tanımamış. Mustafa Kemal ise bu sözün ardına takılıp, 1937’de Dersim’in ‘vurulmasını’ üstlenmiş ve babanın gözleri önünde oğlunu astırmıştı.
-Çocukluğu travmalar içinde geçen Mustafa Kemal, babanın gözleri önünde oğlunu astırmakla neyi hedefledi?
-Fevzi Çakmak, katliamdaki rolünü gizlemek için nasıl bir algı operasyonu yaptı?
-Dersim katliamında kullanılan kimyasal gazları İngilizler mi, Almanlar mı verdi?
-Kemal Kılıçdaroğlu, elindeki ses kayıtlarını neden yayınlamıyor?
***
Dersim’in yarası her geçen gün ortaya saçılan belgelerle kanamaya devam ediyor. Dokundukca acıtan, konuştukca inciten bir hikaye olarak deviniyor tarih içinde. Dağlarını, vadilerini, havasını suyunu, kapısına duran herkesle eşit paylaşan, kendinden olmayanı ötekileştirmeyen, ikilik kini bilmeyen rıza şehri Dersim, ulus-devlet yüzyılının kanlı sayfalarından biri olarak yaralı duruyor hâlâ.
Yeni Şafak Gazetesi’inde (20 Nisan 2015) ‘’İşte o gizli belge’’ manşetiyle sunulan, Seyid Rıza ile Mustafa Kemal’in görüşmesini içeren bir belge yayınlandı. Dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) olan MAH tarafından hazırlanan belge dili bakımından soru işaretleri oluştursa da Dersimliler için sürpriz olmadı. Çünkü, belgede anlatılanların çoğu, yıllardır dile getiriliyordu. Ama yine de Mustafa Kemal’in katliamı ve idamları yönettiği iddiası bu belgeyle bir kez daha gerçeklik kazanmış, bizim bildiğimizi artık kamuoyu da öğrenmiş oldu.
MUSTAFA KEMAL ORADAYDI…
1937-38 Dersim Soykırımı’nın planlanmasında, Seyid Rıza ve arkadaşlarının asılmasında söz sahibi olarak başta Mustafa Kemal olmak üzere, o dönemin tüm yetkilerinin kolektif iştirakleri bir kez daha belgelenmiş oldu.
Dönemin Başbakanı Celal Bayar anılarında, bu vahşi harekattan kendisini sıyırmak için olsa gerek ki ‘’Atatürk, ‘Sorumluluğu üzerime alıyorum, vuracağız Dersim’i’ dedi ve vurduk” diyor. Bayar’ı, Seyid Rıza’nın infazını gerçekleştiren Malatya Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil tamamlıyor: ‘’Neticeyi söylüyorum. Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi ve yediden yetmişe o Dersim Kürtleri’ni kestiler. Kanlı bir harekât oldu.’’
Mustafa Kemal 16-17 Kasım 1937’de yanında Başbakan Celal Bayar, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, General Abdullah Alpdoğan ve Sabiha Gökçen olmak üzere Pertek-Corovan Köyü mıntıkasında Singeç Köprüsü ve Pertek Halkevi açılışına katılıyor. (Bkz. Ulus Gzt.) Yani Celal Bayar, yürütmenin başı olarak bizzati işin içinde görünüyor. Yeni çıkan belge, Dersimlilere ‘Atatürk hasta yatıyordu, katliamı İsmet İnönü yaptı’ (doğrusu o da işin içinde) dedirtenlere de cevap oldu. Hâlâ şüphesi olan varsa Elazığ Valiliği’nin web sitesindeki fotoğraflara bakabilir.
FEVZİ ÇAKMAK’IN ALGI OPERASYONU…
Yine Fevzi Çakmak, “Ankara’dan gelirken, Malatya’da mola verip, bir kahve içtim, geciktim, kıyamı durduramadım, keşke o kahve yerine zehir içseydim de yetişip, insanları kurtarsaydım” hikayesiyle pozitif algı yaratmıştı. Bu mizansen, birbirlerinden bağımsız mekanlarda, eşzamanlı olarak uygulanmış, Mareşal Çakmak, aldığı askeri eğitim marifetiyle, soykırıma toptan dahil edilmemiş Pertek, Mazgirt gibi ilçelerde algı yönlendirme operasyonu gerçekleştirmiş. Fevzi Çakmak sözde, bir atlı haberci gönderip, ‘düdük çaldırarak’ köylerin önüne dikilen topları geri çekip, halkı katliamdan kurtaran kahraman olmuş(!)
Elazığ’ın Dersimlilerden oluşan mahallesine (hâlâ öyle) adını verdirerek travmanın devamına katkıda bulunan Mareşal Çakmak, yeni doğan çocuklara Kemal ve İsmet’ten sonra adını verdirip, sahte itibar da elde etmiş. Ancak Çakmak’ın derin algı operasyonu artık deşifre olmuş, takke düşmüş, kel görünmüştür. Elimize geçen her belge, dönemin devlet adamlarının eline kan bulaştığını kanıtlıyor artık. Alta Refik Saydam’ın, Dersim’de kullanılan zehirli gazlarla ilgili, Fevzi Çakmak’a uyarısını okuyacaksınız.
DERRSİM’DE ZEHİRLİ GAZ KULLANILDI…
Dersim’de zehirli gazların kullanıldığını Nuri Dersimi 1952 yılında yayınladığı Kürdistan Tarihinde Dersim kitabında ‘‘Bu durum sebebiyle, Erzurum-Erzincan Kolorduları dahi tahrik edilmişti. Diyarbekir’den 7.Kolordu’ya bağlı savaş uçak karargâhı dahi Elaziz’e getirilmiş, harp alanında zehirli ve boğucu gaz bombardımanlarına başlanmış(tı), diye yazmıştı.’’
Yine Nuri Dersimi’nin yazdığı ve Dersimli Aşiretler adına Birleşmiş Milletlere gönderilen mektupta da zehirli gazlar olaya şu şekilde anlatılmıştı: ‘’Kendi tarihi yurdu üzerinde, kendi dilini ve kültürünü inkişaf ettirerek, tarihin ve medeniyetin kendisine tevdi ettiği mukaddes vazifeyi yerine getirmekten başka bir gaye gözetmeyen Kürd milleti; gençleri, ihtiyarları, kadınları, kızları ve çocuklarıyla Türk hükümetinin muhtelif şekil ve sistemdeki imha siyasetine kurban olmaktadır. Bu hükümet, Kürd milletinin mevcudiyetine son vermek için; aile-aile, grup-grup, köy-köy tehcir ameliyesinden başlayarak, top, mitralyoz ve uçak bombardımanları ve boğucu gaz hücumlarına varıncaya kadar, hiçbir ölüm vasıtasını kullanmaktan çekinmemektedir.’’ (Dersimi, K.T.Dersim)
Korgeneral Abdullah Alpdoğan da 30 Mart 1937 tarihinde Elazığ’dan İçişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdiği gizli telgrafta “Tayyare Alay Kumandanından yangın ve Milli Müdafaadan yakıcı ve boğucu gaz bombaları istedim,” diyor.
Dersim Araştırmaları Merkezi (DAM) de Hasan Saltık arşivinden aldığı ve dönemin başbakanlarında Refik Saydam’a ait bir belgeyi açıklamıştı. Bu belgeye göre de Dersim’de zehirli ve boğucu gazlar kullanılmıştı.
İbrahim Refik Saydam’ın 19.02.1942 tarihinde Fevzi Çakmak’a yazdığı gizli yazıda; “Çok sayın komutanım Fevzi Çakmak, Tedip ve Tenkil harekatının neticeleri ve sonuçları hakkında rapor hazırladığımızı bir üst yazı ile size iletmiş idim. Alpdoğan Paşa’ya kızmanıza gerek yok, bir hekim olarak, yakıcı ve boğucu gazların, düşman askerlerine bile uygulanmasına karşı olduğumu belirtmeliyim. Tunceli’de kullanılan bu gazların bir daha kullanılmaması için yasa teklifi hazırlamaktayız. Ön hazırlıklar raporda ifade edildiği üzere kendi halkına kullanılan bu gazların toplu sivil ölümlere yol açtığı görülmektedir. Bir hekim olarak da, bir insan olarak da bundan utanç duyduğumu belirtmeliyim. Bir daha tekerrür etmemesi için gerekli yasal çalışmaları başlattığımı belirtmek isterim” diyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU AÇIKLASIN!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, idamları gerçekleştiren ekibin başı olan İhsan Sabri Çağlayangil’le yaptığı röportajda, zehirli gazların kullanıldığı itiraf edilmişti. Ses kaydı sanal ortamda dinlenebilir. Kılıçdaroğlu nedense bu kayıtların tümünü yayınlamadı.
Yeni Şafak belgesine göre cesetler yakıldı ve bir çukura atıldı. Krokisi de İhsan Sabri Çağlayangil’de.
Seyid Rıza ve diğer idam edilenlerin gömüldüğü yeri bilen İhsan Sabri Çağlayangil, o dönemi Kemal Kılıçdaroğlu’na anlatmıştı. Kılıçdaroğlu mezar yerlerini biliyor mu acaba? Çağlayangil kendisine bu konuda bilgi verdi mi? Kendisine çağrımızdır, bu kayıtları bir an önce kamuoyuyla paylaşsın, o kayıtta başka hangi itirafların olduğunu kamuoyunun merakıdır.
KİMYASAL GAZLARI İNGİLİZLER Mİ, ALMANLAR VERDİ?
Zehirli gazların Dersim’de kullanılması dünya soykırım tarihinde bir ilktir. Daha sonra Naziler, ölüm merkezleri oluşturmuş işlenmiş karbon monoksit kimyasal gazıyla (Auschwitz kampında, Zyklon B kullanılmış) Yahudi ve Çingeneler’i (holokost) toplu olarak katletmişti. Türkiye’nin bu gazları imal etme teknolojisi olmadığına göre hangi ülkeden ithal ettiği hâlâ sır.
2012’de ortaya çıkan bir İngiliz arşiv belgesine göre, Türkiye 1938 yılında İngiltere’den zehirli gaz uzmanı istemiş. Ancak bu belge yoruma açık olduğundan net bir sonuç elde etmek zor.
Öte yandan Almanya, Yahudiler’e karşı zehirli gazları, Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra kullandığına göre, Türkiye, Dersim Soykırımı’nda kullandığı gazları Almanya’dan almış olabilir mi? Acaba Naziler bu zehirli gazları Türkiye aracılığıyla mı test ettiler? Geçtiğimiz günlerde Ermeni Soykırımı’nı tanıyan ve Almanlar’ın soykırımdaki rolünü kabul eden Alman hükümeti, Dersim Soykırımı konusunda da aynı duyarlılığı gösterir mi?
SEYİD RIZA, MUSTAFA KEMAL’E BOYUN EĞMİYOR…
Seyid Rıza, 1930 yılında Mustafa Kemal için ‘Karga’dan Bülbül olmaz demiş (Qilancik bilbil ne beno). M.Kemal bu lafa çok bozulmuş ve soruşturmuş. Nuri Dersimi anlatıyor: ‘’İbrahim Tali beni istetmişti. Yanına gittiğimde, hemen telaşla söze başlıyarak, Seit Rıza ‘‘Karga bülbül olmaz’’ (Qılancık bılbıl ne beno) demiş, bu sözden mürat nedir diye sormuş ve bu soruya karşılık olarak: Seit Rıza’nın bu sözden maksadı bir takım türedilerin iktidar mevkiine geçmiş olmalarına işarettir, diyerek izahati vermiştim.’’ (K.T.Dersim)
Yayınlanan MAH belgesinde, Seyid Rıza’nın Mustafa Kemal’in ‘af dile’ isteğine karşı ‘af dileyecek, pişman olacak bir şey yapmadığını, yaptıkları şeylerin kendi canlarını, mallarını, yerlerini, yurtlarını korumak’ olduğunu ve devamla da “Emin oldum ki biz Dersimliler ne yaparsak yapalım bu sizi durdurmayacak. Başından beri planınız Dersimi toptan yok etmek. İsyan etmek niyetimiz olsaydı, silahları teslim etmezdik” dedikten sonra o ünlü “Senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun!” sözlerini, (MAH belgesinde anlatım farklılığı olsa da) Mustafa Kemal’in bizzat yüzüne karşı söylemiş.
Seyid Rıza’nın bu dik duruşu sebebiyle midir bilinmez ama 17 yaşındaki oğlu Resık Hüseyin, intikam alınırcasına, gözleri önünde asılır. (Çağlayangil, ‘S.Rıza görmesin diye önüne geçtim’ diyor.)
Çocukluğu travmalar içinde geçen Mustafa Kemal, Seyid Rıza’nın ‘’Beni oğlumdan önce asın’’ isteğini, yani dünyanın ölüm tarihinde bir gelenek olan idam edilenin son isteği reddeder ve Seyid Rıza’nın gözleri önünde oğlunun asılması intikam provasına dönüştürür. Dahası da idamlardan sonra Dersim’de taş taşın üstünde bırakılmaz.
Dersim Gazetesi, 2015