Burada Ara...
YUKARI
YAZILAR

BARBAR VE İSLAM

Neyi bekliyoruz böyle toplanmış pazar yerine?

Bugün barbarlar geliyormuş buraya.

Neden hiç kıpırtı yok senatoda?

Senatörler neden yasa yapmadan oturuyorlar?

Kavafis

 

Selçuklu Vezir Nizamülmülk (1018-1092), İslam dünyasında felsefeye savaş açan âlim devlet adamlarından biriydi. Müslümanlar arasında felsefi düşüncenin gelişmesini önlediği gerekçesiyle İbn-i Rüşd, İbn-i Tufeyl ve İbn-i Bacce gibi önemli âlimler, felsefe adına, ona karşı bildirimlerde bulunmuşlardı. Ama dogma, mantığa baskın gelmiş, İslamiyet dogmalardan kurtulamamıştı.
Nizamülmülk’le benzer görüşte olan Gazâlî de Aristoteles, İbni Sina ve Farabi’nin mantık eksenli felsefi anlayışına karşı çıkıp, inançla mantık arasına duvar örmüştü. Gazâlî, İslam inanç felsefesi olan Kelâm’ın daha çok Akaid kısmına önem vermiş ve akıl yerine sezgiyi ön planda tutmuştu. Böylece din ve akıl arasındaki büyük savaşın fitilini de ateşlemişti.

Galileo ile Ortaçağ’da güreşen Hıristiyanlık, bilim karşısında duramamış ve bilimin nimetlerinden yararlanma olanağını keşfetmişti. Oysa ta binli yıllarda altın çağını yaşayan İslam ne yazık ki dogmatik düşünceyle hemhal olunca, sezgi, akıla baskın gelmiş ve müslüman bilim insanlarının yaratıcı edimleri ilgi görmemeye başlanmıştı. Gazâlî’nin akıl yerine sezgiyi önermesi, bilimin yerini hurafeye terk etmesine neden olacaktı.

***

Moğol Hükümdarı Cengiz Han, istila ettiği şehirleri, kütüphaneleriyle birlikte yakmıştı. Taliban da, Moğollar’dan yüz yıllar sonra (2001), Afganistan’ın Bamiyan kentinde elli üç metre yüksekliğindeki Buda heykelini dinamitle parçalamıştı.

Barbarlığın yıkıcı etkisi geleneğe dönüşmüş olmalı. Barbarlar şimdi de kadim Mezopotamya ve de Asur tarihini yok ediyor. Dünyanın en kıymetli eserlerinin bulunduğu Ninova Müzesi’ndeki heykelleri şirk olduğu gerekçesiyle parçalıyorlar. Tarih boyunca birçok katliama mâruz kalan Asur, bir kez daha yıkılıyor. Ninova, bir kez daha yakarıyor.

‘İnsanlığın beşiği’ Mezopotamya’da, çoğu Çeçen asıllı olan Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) isimli İslami örgüt, insanlığın mirasını yok ediyor. Kütüphaneleri, içindeki elyazması kitaplarla beraber yakan örgüt üyeleri değerli buldukları tarihi eserleri de Türkiye ve Lübnan üzerinden satıyorlar. Benzeri yağma uygulamaları daha önce Taliban da yapmış ve Afganistan’ın kültürel değerlerini Pakistan üzerinden satmıştı.

IŞİD, sadece ‘putları’ parçalamıyor. Veysel Karani Türbesi ve Mimar Sinan tarafından yapılan ünlü El Adliye Camii başta olmak üzere çok sayıda türbe ve camiyi de yıkmıştı. Bütün bu barbarlıkları İslam adına yaptığını gururla söyleyen IŞİD, müslümanlara karşı nefret uyandırdığını da biliyor elbet. Camileri yıkmaktan çekinmeyenlerin fırsat bulduklarında Kabe’yi de yıkmak istemeleri sürpriz olmayacaktır.

***

İslam, Hârizmî (770-840), Farabî (872-950), İbn-i Sîna (980-1037), El Bîrûnî (973-1048), El Cezerî (1153-1233), Hayyam (1048-1131), İbn-i Haldun (1332-1406), Ali Kuşçu (1403-1474) gibi bilginleriden sonra IŞİD barbarlığını nasıl tolera edecek acaba?

İsmail El Cezerî (1153-1233) günümüzden sekiz yüz yıl önce, su ve mekanik parçalarla çalışan makineler yapmıştı. Sibernetik bilimine katkılarından dolayı, bilgisayarın babası olarak da biliniyor. Çoğunlukla fizik ve robotlar üzerinde çalışan Cizreli Cezerî, icatlarını Leonardo Da Vinci’den yaklaşık yüz elli yıl önce yapmış ve bu çizimleri günümüze kadar ulaştı. El Cizirî, saat çeşitleri, otomotik kapılar, termos, otomotik sofra aletleri, kan basıncı ölçme aletleri, fıskiyeler, müzik otomatları, boşalmayan havuzlar, pompalama sistemleri, şifreli kilitler ve musluklar gibi ilginç buluşlara imza atmıştı. Müslümandı.

Galileo’dan altı yüz yıl önce dünyanın döndüğü fikrini ve Newton’dan yedi yüz yıl önce de yer çekimi kuramına dair çalışmalar yapan El Bîrûnî, (973-1048) başta astronomi ve matematik olmak üzere tıp, biyoloji ve bitkiler üzerine yüz seksen civarında eser vermişti. Yapıtlarını ‘sıradan insanlar için değil bilginler için yazdığını’ söyleyen Bîrûnî’nin yetmiş eseri astronomi ve yirmisi de matematik üzerinedir. Dini İslamdı.

Gökbilimci, mantıkçı ve müzisyen bir filozof olan Farabî (872-950), ortaçağ İslam aydınları arasında Muallim-i Sânî yani ikinci üstad olarak bilinirdi. Birinci üstad Aristodur. Yüz altmış civarında kitap yazmış. Mantık, psikoloji ve siyaset alanlarında otorite kabul edilir. O da Müslümandı.

Peki mesele sadece Taliban, El Qaide ve IŞİD mi? Uzamları yok mu? Yaşadığımız ülkeye gelelim. ‘Kızılbaşların malları, mülkleri, kadınları ehl-i sünnete helaldir’ diyen şeyhülislamların yarattığı şiddet algısı, minimal düzeyde de olsa varlığını sürdürürken, IŞİD’i lânetlemek meseleyi çözer mi?

‘Çalışan kadın fuhuş yapar, İslamda evlenmek için yaş haddi yoktur, yedi yaşındaki çocukla evlenebilir, kırmızı araba kullanan kadınlar evlenemiyor, hamile kadınlar sokakta dolaşmamalı, estetik değil’ diyen yeni dönem İslam âlimleri ile Cemevi’ne ‘cümbüş evi’ diyen devlet adamı ile insanlığın kültürel mirasını yok edenler, aynı dogmanın farklı görünen ekollerinden başkası değil. Ne yazı ki bunlar da müslüman.

El Qaide ve IŞİD gibi şiddet tandanslı İslami örgütler, İslam dinini savunmak ve yaymaktan öte onun hoşgörüsüne helâl gerirmektedirler. Bu örgütler İslamiyeti korku dini olarak lanse ediyorlar. Bu pratikleriyle de İslamdan çok İslam dışına hizmet ettikleri açık. Bu durumda, seküler yapılardan çok müslümanların itirazlarını yükseltmeleri, dinlerinin hayrına olacaktır. Aksi halde barbarlık, müslümanlar içerisinde, hem de din referansılı olarak varlığını sürdürecektir.

 

 

Dersim Gazetesi, Mart 2015

»