Burada Ara...
YUKARI
YAZILAR

BARIŞ, KANADI KIRIK KUŞ

Rivayet edilir ki İbrahim Peygamber, Nemrut tarafından ateşe atıldığı vakit, kuşun biri gagasında küçük ve kuru bir dal ile gelip ateşi harlandırmış. ‘’Bu koca yangının içinde senin küçük dalın kıymeti ne olur ki?’’ diye sorduğunda İbrahim, ‘’Olsun’’ demiş kuş, ‘’Düşman olduğumuz belli olsun.”

Derken başka bir kuş, gagasında bir damla su ile gelip yangını söndürmeyi denemiş. ‘’Ey minik kuş’’ demiş İbrahim, ‘’Senin o bir damla suyun bu alevlere neyler ki?’’ Kuş ‘’Olsun’’ demiş, ‘’Dost olduğumuz belli olsun.’’

Ne dostluğumuzun ne de düşmanlığımızın belli olduğu bir kavgadayız.

İpin ucu tarihin karanlık dehlizlerine kaçmış.

İpi çekip çıkaracak irade ise devletin bekasına kurban edilmiş.

Kan ve kin kuyusuna atılan deli taşın başında bekleşiyoruz.

Ne kırk akıllımız ne de kalbimizin kuyusuna eğilip bakacak vicdanımız kalmış. Çaresiz ve sefil bir duyarlığın arabeskine kapılmışız.

Bu edilgenliğin ne kişiye, ne topluma, ne de devlete bir yararı var mıdır?

İslam önderi Kürt Selahaddin, Kudüs’ü aldığı zaman, yere düşen haç’ı kaldırdığından, düşmanları ona ‘yeryüzünün en soylu düşmanı’ unvanını vermişler.

O günden bu güne çok zaman geçmiş ya İslam topraklarında, mertlik de bozulmuş, Selahaddini Eyyubî’nin savaş meydanındaki mert ve vicdanlı savaşçılarından eser kalmamış.

Artık haçın yerde bırakılmadığı topraklarda ölüler kaldırılmıyor.

Ölülere saygının kalmadığı bir çağın vicdanı nasıl olabilir ki?

Memleketin doğusunda süren savaşta, hayattan düşüp aynı toprağa gömülen çocuklar, kulak kesip, kelle hesabıyla geçiyorlar haber bültenlerine.

Artık dünyadaki hayatlarını emanet olarak görüp, ölüme tahvil edenleri alkışlamamak gerekiyor.

Cennet, vatan ve bayrak paradoksuna sıkıştırılan yoksul halk çocuklarına rezerve edilmemiştir.

Cenneti, iyilik ve vicdan primleri sonucu değil de piyangoya tutulmuş bir talihin ödülü olarak hak edemeyeceklerini bilmeliler ki mücahitlik gibi çağ dışı bir kavramın ardına ceset yığmasılar.

Ancak bu ülkede retorik fırtınasına kapılmış politikacılar pirim yaptığı sürece, küçük harflerle konuşanların sesi duyulmuyor.

Politikacılar insanlığın kültür mirası olan söylevi, savaş çığırtkanlığı için pervasızca kirletiyorlar.

Paranın, pulun şehvetine kapılmış fâniler, kardeş kanına banmış sala’nın bir gün kendileri için de göğe yükseleceğini idrak edemiyorlar.

Sözcüklerin de kini ve nefreti, sevinci ve mutluluğu vardır. Harflere sığınmış yaralı iç dünyamızla cümlenin haysiyetini sakatlıyoruz.

Klasik medya, patronun düdüklü tenceresi olmaktan yorulmadı.

İtaatkâr kitlelere dost ve düşman yaratmada gösterdiği mahirliği, barış için yapmıyor.

Haksızın gül bahçesinde bülbül olmaktansa, haklının çölünde serap olmayı tercih etmediği gibi barışı, borsa kâğıdı kadar değerli bulmadığı için görmüyor, duymuyor ve çağırmıyor.

Barışı, hayatta kalmak için, savaş meydanında yapılan bir tarih egzersizi olmaktan çıkarmanın zamanıdır artık.

‘’Kanadı kırık kuş merhamet ister’’ diyor ya Sezai Karakoç. Memleketimizde ve coğrafyamızda barışın kanadı kırık.

Merhamete ihtiyacımız var.

Eğer merhameti hesapsız kitapsız hayatımıza çağırabilirsek dağları ve düzü bekleyen çocuklar dönecekler evlerine.

İşte o zaman anneler, gerçekten de cennetti alacaklardır ayaklarının altına ve Muhammed Peygamber’in dediği gibi ‘çocuk kokusu, cennet kokusuna’ dönüşecektir.

Tarih bize en görkemli zaferin, baş eğmeyen onurlu insanların mücadelesi sonucu elde edildiğini hep göstermiştir.

Dün böyle olan bu gerçek bu gün ve yarın da böyle olacaktır.

Tarihin ve zamanın akışını hiçbir devlet ve adamı durdurmaz.

Tohum, toprakta su ile buluşup yaşamın yeni evresi için güneşi selamlayacaktır.

Dersim Gazetesi, Eylül 2012

«

»